top of page

İzmit'in Tarihi Yerleri

The City of Izmit Silüet - Pure Black & White.jpg

İzmit Saat Kulesi

Tarihimizde önemli dönüm noktalarına tanıklık etmiş olan saat kulesinin, inşa edilmesi de yine tarihi bir yıldönümüne tanıklık etsin diye planlanmıştır. Saat kulesini, dönemin Kocaeli Mutasarrıfı yani valisi olan Musa Kazım Bey tarafından, 1902 yılnda 2. Abdulhamit Han'ın tahta cıkışının 25. yılı hatırasına yaptırmıştı.

 

Mimar Vedat Tekin'in ilk yapıtlarından olan kule, neoklasik üslupta inşa edilmiş. İnşasında mermer ile Hereke ve Tavşancıl yörelerine özgü traverten taşlar kullanılmış. Saati ise 1929 yılında Mustafa Semi tarafından yeniden imal edilmiştir. Kulenin en alt katında 3 yönde 3 adet çeşme yer almaktadır. Söz konusu sebillerin alınlığında ve kapısının üzerinde taş kitabeler bulunmaktadır. Bu kitabelerde Arap harfleri ile “1902 Belediye etti inşa, bu kule ile çeşme-i Seyit Kamari'ye” yazmaktadır. Orta kattaki çember şeklindeki kartuş içerisinde ise 2. Abdulhamit'in tuğrası bulunmaktadır. Saat kulesinin giriş kapısının yanıbaşındaki sonradan yazılan Latin alfabeli kitabede SEKA tarafından 1970'lerde onarıldığı yazar. Kurşun kaplı çatısı, kendine has uzun kulahı ile eski dönem masallarından fırlamış gibi, şehre ayrı bir ahenk katmaktadır.

Eski dönemlerde güneş ve kum saatlerinin yanında kullanılan Türk-islam icadı olan mekanik esaslı saatler, ic parçalarının nispeten büyüklüğü ve maliyet yüksekliği nedeniyle herkes de bulunmaz, şehrin ceşitli yerlerinde inşa edilen saat kulelerinde halkın görebileceği şekilde asılarak, şehir halkının zamanı takip edebilmesi sağlanırdı. İzmit Saat Kulesi'nin yeri belirlenirken de, buna dikkat edilmiştir. Kulenin o günkü konumuna bakıldığında; bulunduğu yerin tren istasyonu ile o yıllarda bircok işçinin çalıştığı tersaneye yakın olarak seçilmiş olduğu görülmektedir. Ayrıca yer secimindeki diğer bir faktör de; padişahın anısına yapıldığından dolayı Av Köşkü'ne (Kasr-ı Hümayun'a) yakın bir konumda bulunuyor olması da düşünülebilir.

İzmit'in Kemalpaşa Mahallesi'ndeki bu güzel yapının inşa edildiği dönemde o dönemki Osmanlı imparatorluğu sınırları icindeki belli başlı büyük şehirlerin hepsinde saat kuleleri o vilayetlerin yöneticileri tarafından 2. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25'inci (cülus) yılı kutlamaları vesilesiyle inşa edilmiştir. Mesela Kastamonu, Adana, İzmir, İstanbul, Üsküp, Şam, Bağdat gibi pek çok önemli vilayette saat kuleleri hep aynı dönem icinde inşa edilmişlerdir. Neoklasik mimari ozelliklere sahip olan eser, 3,65 x 3,65 m. ölcülerindeki kare planlı kulenin üç yüzü, mermer motifli çeşmelerle süslenmiştir.

Dört katlı kule, ikinci katındaki seyir balkonundan itibaren daralarak yükselmektedir. Seyir balkonu altında ağırlık taşımayan sadece süsleme amacına yönelik yivli sütunlar bulunur. Kulenin dördüncü katında saat odası, dört cephesinde ise 80 cm çapında şehrin pek çok tarafından halen de görülebilen saat kadranı dikkat çeker. Kule üç pencereli, üzeri kurşun kaplı, sacaklı bir çatı ile son bulur.

 

Bir şehir efsanesi şeklinde, 30° meridyeninin İzmit Saat Kulesi'nden geçtiği söylenir. Bilindiği gibi dünyayı sanal olarak çepeçevre saran meridyenler icin bir başlangıç, yani sıfır noktası gereklidir. Her dönemde, her güçlü ulus; kendine gore bir sıfır noktası belirlemiş ve onu uygulamıştır. Bu kimi zaman, Roma'daki Collesium olmuş, kimi zaman piramitler, kimi zaman Ayasofya Camii, kimi zaman Mekke şehri, kimi zaman da Paris'teki Eyfel Kulesi sıfır noktası kabul edilmiştir. Ancak günümüzde genel olarak kabul edilmiş ve uygulanmakta olan İngiltere'nin Greeenwech kasabasından geçtiği varsayılan meridyendir. işte bu Greenwech meridyenine gore 30° doğu meridyeninin İzmit Saat Kulesi'nden geçtiği varsayılmaktadır. Oysa son dönemlerde yapılan tetkiklerle dünyayı çevreleyen 30 numaralı meridyenle ilgili bulgular daha kesinleşmiştir. Buna göre 30° meridyeni gerçekten de Kocaeli'mizdedir. Ancak Köseköy yakınlarından geçmektedir.

Süleyman Paşa Hamamı

 Süleyman Paşa Hamamı, Orhan Gazi Camii'ni de inşa ettiren şehzade Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Erkek ve kadınlara ayrı, çift hamam şeklindedir.

 

Hamamı yaptıran Süleyman Paşa'nın kesin doğum tarihi belli değildir ancak 1316 yılında doğduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Orhan Gazi'nin oğludur. Annesi Nilufer Hatun'dur. İlk görevine Gerede'de yöneticilikle başladı. 1330'da İznik'in, 1337'de İzmit'in fethine katıldı. Babası tarafından İzmit ve cevresi tımar olarak kendisine verildi. Rumeli'deki harekatları kumanda etti. Cimpe Kalesi'ni fethederek Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki ilk resmi yerleşimini gerçekleştirmiş oldu.

 

Süleyman Paşa Hamamı, İzmit'te günümüze kadar ayakta kalabilen en erken tarihli Osmanlı donemi hamam yapısıdır. 

Kasr-ı Hümayun (İzmit Sarayı)

 Demiryolunun kuzeyinde Saat Kulesi'nin yanında bulunan İzmit Sarayı, Kasr-ı Hûmayun, diğer adıyla Sultan Abdülaziz'in Av Köşkü bulunmaktadır. 19. yüzyılda, Osmanlı Sultanı Abdülaziz tarafından hassa mimarı Garabet Amira Balyan'a yaptırılmış olan Kasr-ı Hümayun, neoklasik, barok ve klasik Osmanlı sanatı üslup özellikleriyle göze çarpmaktadır. Saat Kulesi'nin yanındaki tepelik alandadır. Zaman içerisinde Kasr-ı Hümayun, Av Köşkü, Hünkâr Kasrı, İzmit Sarayı, İzmit Köşkü, Sultan Sarayı, Küçük Saray gibi isimlerle anılmıştır. İki katlı barok üslupla yapılmış olan köşkün cephesi mermer sütunlarla çevrilidir. İçeride yeterince aydınlatma sağlamak amacıyla ince, uzun ve yuvarlak formda düzenlenen kemerli pencereleri, mermer işçiliği ve tavan süslemeleri göz kamaştırıcı güzelliktedir.

 

Girişteki pencerelerin üzerinde gül bezeklere yer verilmiştir. Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdülaziz tarafından inşa ettirilen bu yapı, asıl önemini Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk'ün yerli ve yabancı gazetecilere düzenlediği basın toplantısı ile kazanmıştır. Atatürk, Büyük Zafer'den önce, Kocaeli Grubu'nu denetlemek üzere 16 Haziran 1922 günü Beypazarı, Nallıhan, Göynük yolu ile Geyve'ye gelmiş, geceyi Belediye Başkanı Rasim Bey'in (Turhan)'ın evinde geçirmişti. Ertesi gün, Geyve'lilerle görüştükten sonra, Adapazarı'na gelerek, Askerlik fiubesi Başkanı Binbaşı Baha Bey'in evinde konuk olmuş, annesi Zübeyde Hanımla buluşmuş ana-oğul hasret gidermişlerdir. Atatürk, o geceyi annesinin yanında geçirdikten sona ertesi gün, yani 18 Haziran 1922 günü izmit'e hareket etmiştir. Atatürk, o gün İzmit'te halkın coşkulu sevinç gösterileriyle karşılanmıştır. İzmit'te Atatürk-Claude Farrere görüşmesi, Milli Mücadele tarihimizde önemli bir olaydır.

 

Bu görüşme ile hem tarihe bir not düşürülmüş hem deTürk Millî Mücadelesi'nin Batı kamuoyuna objektif olarak yansıtılması sağlanmıştır. Atatürk, Büyük Zafer'den sonra 16 Ocak 1923'te İzmit'e tekrar gelmiştir. İstanbul gazetelerinin bazı başyazarları uzunca bir süredirAtatürk'le görüşmek isteğinde bulunuyorlardır. Bu yoğun talepler üzerine Atatürk, İzmit'te bir basın toplantısı yapmayı kararlaştırır. Doğruca, kendisi için hazırlanan Kasr-ı Hümayun'a gelir. Akşam yemeğinden sonra, basın toplantısı başlar.

 

Toplantı gece yarısından sonra, ertesi gün, 17 Ocak 1923'te sabah üçe kadar sürmüştür. Atatürk'ün konuk olduğu İzmit Sarayı, Cumhuriyetle birlikte Valilik Konağı olarak kullanılmaya başlamıştı. Köşk'te Valilik makamı ile birlikte bazı resmi daireler bulunuyordu. Ancak daha sonraki yıllarda Köşk'ün mimari ve sanatsal değeri düşünülerek müze yapılmasına karar verilmiştir. Üst katta Atatürk'ün yatak odası düzenlenir. Alt kat, arkeolojik eserlere ayrılır. Haziran 1967'de müze olarak hizmete girer. iki katlı, baroküslupta yapılmış, cephesi mermer sütunlarla çevrilmiş sanatsal değeri önemli olan bir köşktür.

 

Mermer işçiliği tavan süslemeleriyle; bol sütunlu oluşu Dolmabahçe Sarayı'nın küçük ve güzel bir kopyası olduğu izlenimini insanda oluşturmaktadır. İistanbul dışında kalmış olup, günümüze kadar gelebilen ender bir saray olması açısından da tarihi açıdan önemlidir.

 

Bu değerli yapı, 17 Ağustos 1999 Marmara depremi ile büyük hasar görmüş ve Kocaeli Valiliği tarafından 2005 yılında restore edilmiştir. Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 16 Ocak1923 tarihinde gazeteci-yazar ve aydınlarla birlikte Kurtuluş Savaşı'nı değerlendirdiği İzmit Sarayı, Valilik tarafından restorasyonu yeniden tamamlamasının ardından kapılarını 16 Ocak 2006 tarihinde 'Basın Onur Günü'nde yeniden halkımızın hizmetine açmıştır. Bu eser içerisinde Atatürk odası, protokol odası, saray müze, kabul odası, banyo ve hamam gibi bölümler bulunmaktadır.

Atatürk Anıtı

Cumhuriyet tarihinde, Kocaeli’de inşa edilen ilk heykel olan Atatürk Anıtı, Atatürk’ün hatırası ve Cumhuriyetimizin Onuncu Yıldönümünü kutlamak amacıyla yapılmıştır. İzmit şehrinin en güzel bir  noktası olan Saat Kulesi ve Saray civarında bir tören alanı yapılarak yerleştirilen heykelde, Sağ eliyle batıyı işaret eden Atatürk’ün yüzü izmit Körfezi’ne dönüktür. Mareşal üniforması ve omuzlarından çizmelerine kadar inen pelerini ile heybetli bir görünüşü olan anıtın bulunduğu yükseklik ona daha da görkemli bir ifade kazandırmıştır.

 

Türk heykeltıraş Nejat Sirel tarafından yapılan bronz heykelin kaidesi ise beyaz Marmara Mermeri’nden masif olarak yapılmıştır. Kocaeli Vilayeti’nin ve İzmitlilerin gayretleriyle yapılan izmit Atatürk Anıtı Atatürk’un sağlığında 1933’te yapılmıştır. İstanbul-Ankara arasında tren ile seyahatleri esnasında, İzmit halkının kendisi için yaptırdığı anıtı gören Atatürk, memnuniyetini ifade ederek İzmit halkına teşekkur etmiştir.

Pertev Mehmet Paşa Külliyesi (Yeni Cuma Camii)

Kocaeli Yeni Cuma Mahallesi'nde, eski İstanbul-Ankara Karayolunun yanında bulunan Pertev Mehmet Paşa Külliyesi, halk arasında Yeni Cuma Camisi olarak da tanınmaktadır. Günümüze kadar sadece cami, çeşme, şadırvan ve sübyan mektebi kısmen gelebilmiş olan Pertev Mehmet Paşa Camii, aslında büyük bir külliyenin geriye kalabilmiş olan parçalarıdır.

 

Asıl külliye; cami, imaret, hamam, kervansaray, sübyan mektebi, aşevi, şadırvan, çarşı ve çeşmeden meydana gelmiştir. Hamam caminin kuzeybatısında, imaret batıda, kervansaray ise güneybatıda bulunuyordu. Tarihi ipek Yolu üzerinde bulunan Kocaeli'nde önemli bir yere sahip olan bu kervansarayın güneydoğusunda ise dükkânlar sıralanmıştı.

 

Mimar Sinan'ın ilimizdeki müstesna eserlerinden olan bu kıymetli yapı, 20'nci yüzyılın ikinci yarısında yapı topluluğunun ortasından plansızca açılan Yeni Cuma Sokağı (Pertev Paşa Sokağı) ile önce külliyenin ikiye ayrılmasına neden olmuş. Ardından ise yolun sol tarafında parkın içinde kalan yapılar, zamanın da yıpratıcı etkisiyle yok olmaya yüz tutmuşlardır.

 

Cumhuriyet döneminde Kocaeli'nin yeniden düzenlenmesi sırasında önce Hermann Yansen, sonra da Prof. Kemal Ahmet Aru'nun imar planları ile külliyenin etrafı açılmış ve yapı topluluğunun daha görkemli bir görünüm kazanmasına neden olunmuştur. Ne var ki, bu çalışmalar sırasında tarihi değere sahip olan külliyenin hamamı ile kervansarayı tümüyle yıkılmış, şu anda kurs olarak kullanılan sübyan mektebi ise orijinalliğini yitirmiştir.

 

Pertev Mehmet Paşa Külliyesi, Pertev Mehmet Paşa'nın vefatı ardından vasiyeti gereği Kethüda Sinan Ağa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. 1572'de caminin temelleri atılmış, külliye ise ancak 1579'da tamamlanmıştır. Kocaeli gibi önemli bir deprem bölgesinde olmasına rağmen yapı günümüze kadar sapasağlam ulaşmıştır. Yapılar moloz taştan ve pencereli bir avlu duvarı ile çevrelenmiştir. Üç ayrı girişi olan avlu kapılarından eskiden kervansarayın bulunduğu yöne “Cami-i Şerifi Pertev Paşa sene 987 (1579)” kitabesi yer almıştır.

 

Külliyenin avlusu iki kısımdan meydana gelmiştir. Bunlardan bir tanesi son cemaat yerinin önünde, diğeri de mihrap yönündedir. Her iki avlu birbirlerinden duvar ile ayrılır. Yapı topluluğunun merkezinde bulunan cami kısa dikdörtgen planlı olup, tek kubbeli camiler için güzel bir örnektir. Merkezi kubbe yarım kubbelerle takviye edilmiştir. Kubbe kasnağını çepeçevre kuşatan 24 adet ve yan duvarlarda ise mihrap duvarında dörderden 12,

ikisi son cemaat yerine bakan toplam 14 pencere, ibadet mekânını oldukça ışıklı olacak biçimde aydınlatır.

 

Cami içinde çiniye yer verilmeyişi, o dönem yapıları içerisinde pek de karşılaşılmayan ilginç bir örnektir. Caminin pencere aralarında yazı frizleri ve kalem işleri bulunmaktadır. Camideki mermer işlerinin yanı sıra ahşap işçiliği oldukça ileri düzeydedir. Mermer mihrap ve minber, geometrik bezemelerle kaplıdır. Üzerindeki ince işlemeler Türk süsleme sanatının eşsiz örneklerinden biri olarak dikkat çeker.

 

Caminin batı duvarında ana giriş kapısı bulunmaktadır. Kapının üzerinde ikinci bir kat, müezzin mahfili bulunmaktadır. Son cemaat yerinde ahşap çatılı bir galeri vardır. Avlunun ortasında tarihi çınar ağaçlarının arasında Selçuklu tarzını anımsatan çatısı bulunan, on  iki köşeli bir şadırvan bulunur. Avlunun güneybatısına bahçe dışında ise tarihi bir çeşme bulunmaktadır.

Mehmet Bey Camii (Fevziye Camii)

1576'da izmit'in eşrafından Mehmet Bey tarafından bugünkü Kemalpaşa Mahallesi Hürriyet Caddesi üzerinde yaptırılan Fevziye Camii'nin ilk mimarı ünlü Mimar Sinan'dır. Ancak çeşitli doğal afetlerle ve yangınlarla cami defalarca yıkılmış, ardından aynı yere tekrar inşa edilmiştir. Bu tamirat ve yeniden inşalarla birlikte caminin tarihsel dokusu epey değişikliğe uğramış, her dönemde kendine has mimarî üslup kendisini bir şekilde hissettirmiştir. Daha önce külliyesinde bulunan pek çok bina artık yerinde yoktur. Bunların arasında ise muvakkithane (vakit ayarlama evi - saat ayar merkezi) en dikkat çekici işlevi olanıdır. Dolayısıyla söz konusu yapım faaliyetleriyle birlikte caminin banileri de değişmiş, bu arada yapının ismi de değişmiştir.

 

Fevziye Camii'nin ilk yapılışı, Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı ve sadrazamı Rüstem Paşa´nın kethüdası Mehmet Bey'in ruhu için vefatından sonraki birkaç yıl içinde yapılmıştır. Ardından 1719 yılındaki büyük depremden sonra kubbeli yapı çökmüş ve kiremit çatılı olarak iki yıl içinde aynı yere yeniden yapılmıştır. Üçüncü yapılışı ise yine kısa bir süre sonra gerçekleşmiştir. 1756-57 yıllarında çıkan yangın sonucu Fevziye Camii de büyük zarar görmüştür. Yine izmit ahalisinden Hacı Halil Ağa tarafından camii tekrar yapılmıştır. Ardından 1836 yılından çıkan büyük bir yangın sonucu tekrar yanmıştır. Kaptan-ı Derya Ahmet Fevzi Paşa tarafından yeniden inşa ettirilmiş olup 1836 yılında dönemin padişahı Sultan 2'nci Mahmut tarafından yeniden ibadete açılmıştır. Ahmet Fevzi Paşa, caminin inşasında muvaffak olduğu için Sultan 2'nci Mahmut tarafından camiye 'Fevziye' adı verilmiştir. Hatta Padişah'ın açılış esnasında “inşallah bir daha yıkılıp-yanmaz” şeklinde dua ettiği de söylenir. Fakat 1894 tarihinde meydana gelen deprem sonucu cami yine büyük zarar görmüş, tamamen yıkılmıştır.

 

Duvarları taş ve tuğladan olmak üzere yeniden yaptırılmıştır. 1898 yılında devrin padişahı Sultan 2'nci Abdülhamit Han'ın cülus bahşişi günü ibadete yeniden açılmıştır. Yakın tarihe kadar bu cami ibadete açık olarak hizmet vermiştir. Ancak 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonucu cami ağır hasarlı duruma gelmiştir. Altıncı kez yıkılarak yeniden 26 Nisan 2002 günü temeli atılmış; cami derneği ve Kocaeli halkı tarafından maddi katkılarla bitirilerek 30 Ocak 2004 günü yeniden ibadete açılmıştır. Ayrıca caminin yanında yer alan park da yeniden projelendirilerek modern bir görünüme kavuşturulmuştur. Toplam 10 bin metrekarelik alanda yapılan Fevziye Camii Parkı, içinde doğal dere görüntüsünde göl, su kemeri, köprü, oturma grupları, yürüyüş yolları ve kafeteryalar bulunan bir dinlenme merkezi haline getirilmiştir.

Orhan Camii (Gazi Süleyman Paşa Camii)

 Eski İzmit'in merkez noktalarından biri olan Orhan Mahallesi'nde hâkim bir tepe üzerine inşa edilmiş ilk camidir. Bağçeşme meydanının hemen arkasındaki yoldan 'Tarihi Orhan Cami' tabelalarını takip ederek kolayca ulaşabileceğiniz bu kıymetli eserin bahçesinden İzmit'in önemli bir kısmını görebilir, İzmit Körfezi üzerinde güneşin batışının o doyumsuz seyrine dalabilirsiniz. Osmanlı Devleti'nin ilk kurulduğu yıllarda Orhan Gazi'nin şehzadesi Süleyman Şah tarafından 'babası adına' inşa ettirilmiştir.

 

İzmit'in fethi ardından bölgeye inşa edilen ve günümüze kadar gelebilmiş olan ilk cami olma unvanına da sahip olan bu kıymetli eser, aynı zamanda fethin simgesi olarak da manevi bir değeri ifade eder. Cuma günleri camide imam hutbeye kılıçla çıkmaktadır. Bu âdet İttihat Terakki döneminden beri artan dış baskılara ve ayrılıkçı hareketlere tepki olarak 120 yılı aşkın bir süredir devam etmektedir. Oysa İzmit, kuşatma sürerken yapılan antlaşma sonucu kendiliğinden teslim olarak Türk hâkimiyetine girdiği için kılıç zoruyla fethedilmemiştir. Eski bir Türk âdeti olan fethedilen şehirlerin merkez camiinde kılıçla hutbe verme geleneği izmit'in geçmişinde İttihat Terakki dönemine kadar olmamıştır. Hoca hutbe okumak için minbere kılıcı sağ eline alarak merdivenleri çıkar. İmam hutbeyi okurken de kılıcı elinden bırakmaz. Hutbe okunduktan sonra imam yine kılıçla aşağı iner. Türkiye'de artık sadece birkaç camide yapılan bu uygulama aynı zamanda sembolik de bir değer taşımaktadır. Aynı zamanda önemli bir deprem bölgesi olan şehirde, cami çeşitli tamiratlarla da desteklenmiştir.

 

Sultan Abdülmecit zamanında onarılan cami dörtgen planlı, taş ve tuğla duvarlı, dıştan ahşap çatılı, içten asma kubbeli olup bezemeleri Abdülmecit dönemi ampir üslup özellikleri göstermektedir. Camii içerisinde duvara asılı olan bir levhada; "Fatih izmit Gazi Süleyman Paşa bin Orhan ve Fatih-i Hereke ve Fatih-i Aydos ve Fatih-i Kocaeli Sancağı sene 728 Bina-i Camii şerif ve Medrese sene 1332" yazısı bulunmaktadır.

Abdüsselam İmaret Camii

Kemalpaşa Mahallesi’nde yer alan Abdüsselam Camii, 16. yüzyılın başında inşa edilmiştir. Kuzey cephede pencere üzerinde bulunan H.1289 / M. 1872–1873 tarihli kitabede, caminin Hatice Firdevs Hanım tarafından onarıldığı yazılıdır. 16. yüzyılın başında yapılan caminin aynı yüzyılda Mimar Sinan tarafından onarıldığı, Tezkiret ül-bünyan ve Tezkiret ül-ebniye’de geçmektedir. 1863 yılındaki onarımı hakkında tespit edilen bir belgede, onarımın Asador Kalfa tarafından yapıldığından bahsedilmektedir.

 

Caminin doğu kısmının ortasında dışa doğru uzanan dikdörtgen bölüm, 19. yüzyıldaki onarım sırasında ilave edilmiştir. Kuzeyde muhtemelen daha geç tarihli ilaveyle genişletilen son cemaat yeri ile birlikte cami, kısmen (T) planlı görünüm kazanmıştır. 1999 depreminden önce kuzeybatıda yer alan tuğla minarenin orijinal olduğu belirtilmektedir. Caminin genelinden ziyade, yuvarlak kemerli kapı ve pencere acıklıkları bulunan doğusuna ilave edilen bölümü ile iç kubbesi, 19. yüzyılın karakterini yansıtmaktadır.

Portakal Hafız Mescidi

İzmit'in eski mahallerinden birisi olan Akçakoca Mahallesi'nde inşa edinen Portakaloğlu Mustafa Ağa Mescidi, Osmanlı Dönemi'nde İzmit'te birçok yerde yapılan mahalle mescitlerinin önemli bir örneğidir. Günümüzdeki mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait olan yapının, inşa tarihi ve banisi kesin olarak bilinmemektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Kayıtları Arşivi'nde yapılan araştırmalarda Portakaloğlu Mustafa Ağa Mescidi'yle ilgili 1192 Hicri (Miladi 1778) "İzmit'te el-Hac Hasan Mahallesi'nde Portakal oğlu Mustafa Ağa Mescidi imamlığının tevcihi" tarihli bir belgeye ulaşılmıştır. Dolayısıyla yapının 18. yüzyılda inşa edilmiş olabileceği düşünülmektedir. Ahşap iskelet üzerine yığma tuğla ile yapılan Portakal Mescidi, her biri 45'er metre kare olmak uzere iki kattan oluşmaktadır.

Akçakoca Camii

 Akçakoca Mahallesi’nde yer alan İzmit ve yöresini fetheden Akçakoca’nın ismini taşıyan Akçakoca / Dere Camii, 19.Yüzyılda yenilenmiştir. Güney ve kuzey cephelerinde bulunan levhalardaki H. 1255 / M. 1839–1840 tarihi,caminin yenilendiği dönem hakkında fikir vermektedir.Buna karşılık ana mekana giriş kapısının örtüsü üzerinde H. 1321/ M. 1903–1904 tarihi bulunduğu da kaydedilmektedir.

Cami, ana mekanın kuzeyinde uzanan kapalı son cemaat yeriyle birlikte kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Cami,kagir sistemde inşa edilmiştir. Caminin dış cepheleri iki katlı düzenlenmiştir.Batı cephede, son cemaat yeri ile ana mekanın birleştiği yerde, minare yer almaktadır. Tuğla gövdeli minarenin külahi bulunmamaktadır. Caminin son cemaat yerine ait kuzey cephesinin ortasında üzeri kiremit kaplı saçakla örtülü, sonradan kapatılmış giriş sahanlığı bulunmaktadır.

İzmit Alaca Mescit Camii

Veliahmet Mahallesi Alaca Mescit Sokak’ta bulunan bu cami Bizans Dönemi'ne ait Jüstinyen Sarayı kalıntıları üzerine İzmit Kadısı El Hac Mustafa bin Mehmet el Gümüşzade tarafından 1598 tarihinde yaptırılmıştır. Dörtgen plan esasına göre inşa edilmiş olup, kargir duvarlıdır. İki yan ve arka cephesi, son cemaat mahalli eklendiğinden ahşap saçaklıdır. Caminin iç duvarları inşa edildiği devrin karakterini muhafaza etmektedir. Mescide nazaran uzunluğu ile dikkat çeken minaresi de kargirdir. Şerefe altı mescit saçağına uygun şekilde kirpilidir. Kirpi minaresi ile çini süslemeleri karakteristik özelliğidir. Sonradan eklenmiş olan son cemaat mahallinden girilince cami kapısının üzerinde bulunan ve kurucusu adına düzenlenmiş olan yekpare çini kitabesi bulunmakta idi. Mescide nazaran uzunluğu ile dikkat çeken minaresi de kargirdir. Şerefe altı mescit saçağına uygun şekilde kirpilidir. Kirpi minaresi ile çini süslemeleri karakteristik özelliğidir.

Tarihinde birçok depreme dayanan, ancak 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara Depremi'nde çok ağır hasar görerek yıkılan Alaca Mescit’in enkazı kaldırılmış, yerine çadır ve daha sonra kurulan prefabrike mescitte ibadet yapılmıştır. 2005 yılında aslına uygun olarak yeniden yapılmasına Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından karar verilmiş, Anıtlar Yüksek Kurulu’nun denetimi altında aslına uygun olarak 8 ay içinde yeniden inşa edilerek ibadete hazır hale getirilmiştir. Yeni haliyle son cemaat mahalli dahil olmak üzere 105 kişi kapasiteli olan bu cami tek katlıdır. Son cemaat mahalli ahşap olarak yapılmıştır. Çini üzerine kurucusu adına düzenlenmiş kitabesi çok değerlidir. Bu kitabede: “Binau hâza’l-mescidi taleben li ridâillahi teâlâ ve alâ ibtigâi rahmeti rabbihi el-hacc b. Mustafâ Muhammed eş-şehîr bi gümüşlî zâde târih fî sene sebi ve elfin.”(Bu mescid Allah’ın rızasını kazanmak ve rahmetini kazanmak için Gümüşlü Zâde ismi ile tanınan El-Hacc b. Muhammed Mustafa tarafından Hicri 1007 yılında yaptırılmıştır) yazılıdır.

Sırrı Paşa Konağı

Asıl adı Selim olup Sırrı mahlasını kullanmıştır. Vidin kasabasında Balcı Kenanoğulları olarak anılmış bir aileye mensuptur. Babası Seyyit Bey, annesi Pembe Hanım’dır. 1851 yılında Vidin’de doğmuştur. İptidaî ve rüştî eğitimini Vidin’de yapmıştır. Bu sırada babasını kaybetmiştir. Daha sonra Vidin hükümet dairesine kâtip olarak girmiş; bir süre sonra da Vidin’de vali bulunan Hakkı Paşa’nın maiyetinde İstanbul’a gelmiştir. Onun yardımı ile eğitimini tamamlamış ve Hakkı Paşa’nın yeğeni Melek Hanım’la evlenmiştir. 1888’de İzmit mutasarrıflığına atanmıştır. Selim Sırrı Paşa, Bayındırlık’tan yetiştiği için Kocaeli mutasarrıflığı sırasında yol yapım işlerine hız vermiştir. Göreve başlar başlamaz Ankara’ya doğru yapılmakta olan şosa bitmemiş olduğundan sancak içinde yol seferberliği ilan etmiştir. 35.000’den fazla köylüyle imece usulüyle bu yolları sona erdirmiştir. İzmit Garı’ndan Taraklı’ya kadar olan 18 saat devam eden şose onun eseridir.

 

Demiryolu boyunca sıralanan ve İzmit’in bir özelliği olan çınar ağaçlarını bu esnada diktirmiştir. Yetişmelerine dikkat etmiş zararı dokunanlara ceza verdirmiştir. Bu arada İzmit ovası bataklıklarının kurutulması için Tavşantepe yöresinden toprak getirterek bataklıkların kısmen kurutulmasını sağlamıştır. Bu kurutma sonucunda Çuhane-Sapak yolunu tamamlamıştır. 1894 yılında Fransız Koleji’nin yapımı sırasında kulesine Fransız bayrağı çekildiğinden bayrağı indirtmiş, inşaata engel olmuştur. Çarşıbaşı caddesisini daraltan duvarını yıktırmıştır. Bu olay üzerine Fransız elçisinin şikayet ve müdahalesi ile görevinden alınmıştır. Uzun süre açıkta kalmış 1913 yılında Balkan Harbi sırasında iskân işlerini idareyle görevlendirilmiştir. İlk milletvekili seçimlerinde bağımsız olarak İzmit’ten adaylığını koymuş ise de kazanamamıştır. Son yıllarını Yukarı Pazar’da yaptırmış olduğu köşkünde geçirmiştir. 1924 yılında ölmüş, cenazesi Fevziye Camii yanına gömülmüştür. Daha sonra 1943 yılında Belediye Başkanı Kemal Öz’ün çabalarıyla kemikleri Namazgâh Şehitliği’ne kaldırılmıştır.

 

19.yüzyıla ait bir sivil mimarlık örneği olan Sırrı Paşa Konağı, İzmit Mutasarrıfı Selim Sırrı Paşa tarafından İzmit Hacı Hasan Mahallesi Yeni Çeşme Sokak’ta yaptırılmıştır. Planını bizzat Mutasarrıf Selim Sırrı Paşa’nın çizdiği, Körfez’e yönelik manzarası olan konağın iç duvarları; çeşitli manzara resimleri ve zengin kalemişleriyle süslenmiştir. Konak, zemin kat, 1 normal kat, 1 ara kat bir de cihannüma olmak üzere toplam 4 katlı olarak, ahşap karkas yapı tekniğinde inşa edilmiştir. Yapı, haremlik ve selamlık olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Çıkan bir yangınla zarar gören ve bir süre metruk durumda kalan Sırrı Paşa Konağı, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilmek üzere kamulaştırılmıştır. 2009 yılında başlayan Sırrı Paşa Konağı’nın restorasyonu başlanmış ve 2012 yılında tamamlanmıştır. Konakta ve konağın müştemilatında, Fransa’dan özel olarak getirilen bazı malzemeler kullanılmıştır. (Tuğla, kiremit, vs. ) Süslemeler Sırrı Paşa Konağı’nın iç mekân duvar bezemelerinin, Dolmabahçe Sarayı’nın restorasyonu için gelen ressamlar tarafından tezyin edildiği rivayet edilmektedir.

Manzara resimleri, bitkisel ve geometriksel karakterli kalemişi süslemelerden oluşmaktadır. Süslemelerin bir bölümünde altın varakta kullanılarak görsel etki ve estetik değer artırılmıştır. Konağın bahçesi, yöresel taşların kullanıldığı yüksek bir bahçe duvarlarına sahiptir. Duvarda İzmit’in Antik dönemine ait devşirme malzemelerde kullanılmıştır.

Saatçi Ali Efendi Konağı

Eski Etnografya müzesi ya da bilinen diğer adıyla 'Saatçi Ali Efendi Konağı'. 1774 yılında Veli Ahmet Mahallesi Alaca Mescit Yokuşu'nda denize hakim eğimli bir yamaç üzerine inşa edilmiştir. İzmit'te günümüze kadar gelebilen en erken tarihli konaklarındandır. Türk mimarisinin zevk ve aile hususiyeti kavramlarını yansıtması açısından tarihi ve kulturel özel bir önemi mevcuttur. Körfez manzaralı olarak inşa edilmiş bulunan konakta; vitraylı, çifte camlı, kemerli, ahşap kepenkli ve lokmalı, parmaklıklı pencereler dikkat ceker. Konak, dış ve iç duvarlarındaki kalem işi bezemeleriyle dönemini en iyi yansıtan sivil mimarlık örnekleri arasında yer almaktadır. Bu güzellikte tarihi dokusunu koruyabilmiş olan konaklar artık pek kalmamış olması nedeniyle önemli bir kültür tarihi mirasıdır. İzmir Ödemiş'teki Çakır Ağa Konağı ile aynı dönemde yapılmış olan bu kıymetli eser, Türk Sivil Mimarisi'nin günümüze kadar gelebilmiş kendi dallarındaki başyapıtlarındandır. İki katlı konakta başoda, yemek odası, gelin odası gibi ana bölümler bulunmaktadır. 1774 yılında 1'nci Abdulhamit devrinde inşa edilen konak, İzmit eşrafından Gümüşlüğlu ailesi tarafından yaptırılmıştır.

Pembe Köşk 

İzmit Yukarı Pazar'da bulunan Pembe Köşk, gayrimüslim bir aileden hazineye devralınmış  ve Manastır Muhacirlerinden Mehmet Efendi'nin oğlu avukat Tevfik Bey'e tahsis edilmiştir. Evin sahibi Gülten Hanım Tevfik Bey'in kızıdır. 19. yüzyıl mimari özellikleri taşıyan yapı, bodrum üstüne üç kattan oluşmaktadır ve ahşap üzeri bağdadî sıvadır. Giyotin pencereli formda yapılmış olan köşkün ikinci katı dışa çıkmalı olup eli böğründeler ile desteklenmiştir. Pembe boyalı olduğundan Pembe Köşk ismi verilmiştir. Pembe Köşk, 1987 yılında Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlığı olarak tescil edilmiştir. Tarihi yapısının yanında Körfez manzarası ile de ilgi toplayan köşk, Kocaeli Valiliği tarafından onarılmıştır. Onarım sırasında içinde ve dışındaki ahşaplar orijinali olarak muhafaza edilerek yenilenmiştir.

Portakal Hafız Konağı

 Osmanlı Mebuslar Meclisi'ne İzmit Mebusu olarak katılan Hafız Rüştü Efendi'ye ait bir konaktır. Yüzünün yuvarlaklığı nedeniyle halk tarafından Hafız Rüştü Efendi'ye Portakal Hafız lakabı verilmiş, sahip olduğu bu konak yapısı da "Portakal Hafız Konağı" olarak adlandırılmıştır.

 

19. yüzyıl Türk konut mimarisinin birçok ozelliğini üzerinde bulunduran yapı, kagir yapım tekniğinde iki katlı olarak inşa edilmiştir. İç sofalı bir plan düzenlemesine sahip olan konak, ortada sofa, sofanın etrafında da odalardan oluşmaktadır. Yapının dikdörtgen formlu pencereleri İzmit evlerinin geleneksel özelliklerini yansıtmaktadır. Konağın en dikkat çekici yonlerinden bir tanesi de geniş sacaklarıdır. Özellikle Karadeniz bolgesindeki geleneksel evlerde görulen bu uygulama, geleneksel İzmit evlerinde de uygulanmıştır. Fransız gazeteci-yazar Claude Farrare, Mustafa Kemal'le göruşmek icin 1922 yılında İzmit'e geldiğinde Portakal Hafız Konağı'nda kalmıştır.

 

Çıkan bir yangınla yok olan tarih hazinesi bu konak, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından, tarihi dokusuna uygun olarak restorasyon kapsamına alınmıştır.

Kapanca Sokak

 İzmit, Türk konut mimarisiyle inşa edilmiş geleneksel evleriyle de dikkat çeken bir şehrimizdir. İzmit'te bulunan Kapanca Sokak, geleneksel konut mimarimiz acısından son derece önemlidir. Bu sokakta bulunan birçok yapı, dönemine has özellikleriyle günümüze ulaşmayı başarmıştır. Günümüzde izmit'te bulunan eski konutların buyuk bir kısmı 19. ve 20. yuzyılda inşa edilmiş olan evlerdir. Kapanca Sokak'ta bulunan evler, yapıldıkları dönemde kullanılan malzemelere sadık kalınarak onarılmıştır.

 

İzmit evlerinin temel yapı malzemesi taş, kerpic, tuğla ve ahşaptır. Saman katkılı çamur harcı ve demir ise yardımcı malzemeler olarak kullanılmaktadır. Osmanlı Türk evinin ayrılmaz bir parçası olan bahçe düzenlemesi, geleneksel İzmit evlerinde de görülür. Evler genellikle iki katlı olarak inşa edilmiştir. Zemin katlar kışlık ihtiyaca göre düzenlenmiştir. Zemin katlarda taş malzeme ağırlıklı olarak kullanılırken, diğer katlarda ahşap ve kerpiç kullanılmaktadır. Odalar, birçok fonksiyona sahip özellikleriyle insanın temel ihtiyaçlarını karşılayan yaşama birimleridir. Tarihi, coğrafi, kültürel ve dini faktörler, geleneksel İzmit konut mimarisinin oluşumunda da büyük bir etki yapmıştır.

İzmit Tarihi Gar Binası

İzmit, ipek Yolu uzerinde bulunması münasebetiyle tarihin her devrinde önemli bir ulaşım kavşağı olmuş, bu nedenle de pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Gelişen teknolojik çağ ile birlikte eski deve kervanlarının yerini zamanla trenler almıştır. Dünyada 19'ncu yüzyılda Sanayi Devrimi ile birlikte hızla başlayan sanayileşme hamlesi eş koşul olarak hızlı ve ucuz ulaşım imkanlarının da gelişmesini zorlamıştır. Bu nedenle önceleri kömür madenlerinde kullanılan raylı sistemler hızla geliştirilerek günümüzün modern trenlerinin temeli atılmıştır.

 

Dünyanın dört bir yanı demir ağlarla örulurken devrin Osmanlı Devleti de Sanayi Devrimi'ne kayıtsız kalmamış, kurduğu fabrikalarla Batı ülkeleri ile bir yarışa girmiştir. Bu dönemde kurulan Hereke Dokuma Fabrikası, Yıldız Porselen Fabrikaları, İstanbul'da Haliç civarında kurulan çok sayıda fabrika ve tersaneler dikkat ceker. Aynı zamanda devrin padişahı 2'nci Abdulhamit ulaşım konusunda da ciddi bir atılım başlatmış, doneminin en onemli liman ve ticaret kentlerinden biri olan Kocaeli ile dönemin başkenti İstanbul arasına demir yolu döşeme çalışmalarını başlatmıştır. Bu konuda Osmanlı Devleti ile Alman imparatorluğu arasında gelişen stratejik işbirliği ulaşım sektörüne de yansımıştır.

 

İstanbul Haydarpaşa'dan İzmit'e kadar uzanan 91 kilometrelik demiryolu hattının inşasına 4 Ağustos 1871'de başlanmıştır. Proje ile ilgili teknik donanımlar Almanya'dan temin edilmiştir. Hat Almanlara yaptırılmaya başlanmıştır. 1 Ağustos 1873'te İzmit'e kadar ulaşmıştır. Daha sonra bu hat, İstanbul-Bağdat Demiryolu, ardından İstanbul-Hicaz Demiryolu Hattı adını alarak İstanbul'dan kalkan bir trenin kutsal topraklara kadar kesintisiz ulaşımı sağlanmıştır.

 

Hattın açılışı icin Türkiye'ye gelen Alman imparatoru Kaiser 2'nci Willhelm Hereke'de kendisi için inşa edilen ve bugun de kendi adını taşıyan ve çok kısa bir sürede çivi dahi kullanılmadan ahşaptan inşa edilen köşkte konuk edilmiştir.

 

İzmit tren istasyonunun açılması ile ilk etapta Anadolu'dan gelen hammaddelerin İstanbul'a çok daha kısa sürede ulaşması hedeflenmiş; Ayrıca istanbul'daki limanların yoğunluğu İzmit Körfezi'ndeki limanlara kaydırılmasına karşın tren vasıtasıyla deniz yoluyla gelen malların en kısa sürede yine İstanbul'a ulaşması sağlanmıştır. Bu amacla İzmit tren istasyonu oldukça kapsamlı bir şekilde çeşitli yıllarda meydana gelmiştir. Böylece İzmit Tren istasyonu ve çevresindeki yapıların her biri ayrı zamanlarda, ihtiyaç duyuldukça yapılmıştır. Bu binaların içerisindeki en eski yapı, yolcu salonunun zemin katındaki bölümdür.

 

İzmit Garı'nın planlarını Alman mimar Otto Ritter çizmiştir. Yapı, neo-klasik üslupta inşa edilmiştir. Atatürk başta olmak üzere daha birçok önemli devlet adamının karşılama törenlerine tanıklık etmiştir.

Atatürk ve Redif Müzesi

Tanzimat Fermanı’ndan sonra askeri teşkilatlanmanın düzene sokulması ihtiyacı ortaya çıkmış bu amaçla 1843 yılında Osmanlı toprakları beş büyük ordu bölgesine ayrılmış, orduların yedek gücü niteliğinde de Redif Teşkilatı oluşturulmuştur. Redif Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, askerlik görevini yerine getirdikten sonra yedeğe ayrılan er anlamındadır. Redif teşkilatının bulunduğu bölgelerde, genel karargâh merkezi, toplantı yerleri ve depo merkezleri bulunmaktadır. Redif Teşkilatı’nın birinci merkezi ise İzmit’tir. 


İzmit Redif Dairesi’nin ilk olarak İzmit Mutasarrıfı Hasan Pasa tarafından Sultan Abdülaziz döneminde (1861–1876) Kasr-ı Hümayun ile birlikte yaptırıldığı belirtilir. Yapının mimarı bilinmemektedir. Yapı 2012 yılında Atatürk ve Redif Müzesi adı altında ziyarette açılmıştır. 


Avlu duvarlarıyla çevrili kâgir sistemde inşa edilen yapı, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Yapının tek katlı yan kanatları, Cumhuriyet Dönemi'nde iki kata çıkarılmıştır. Giriş sahanlığının önünde, dilimli gövdeli kompozit başlıklı dört sütun yer alır. Girişin üzerindeki çıkma, alttaki sütunlara oturmaktadır. Çıkmanın caddeye bakan duvarlarına alttaki açıklıklarla aynı hizada dikdörtgen açıklıklı pencereler yerleştirilmiştir. Cephede dışa taşkın giriş aksı, üstte Osmanlı armalı dikdörtgen kitabeyle dikeyde de vurgulanmıştır. Giriş aksının bir kademe gerisindeki duvarlarda, her katta aynı eksende, dikdörtgen açıklıklı iki pencere sıralanmaktadır. Yapıyı çevreleyen avlu duvarları kuzeyde, yapıya giriş hizasında, yarım daire şeklindedir. Bu kısmın ortasında avluya giriş kapısı yer almaktadır. Avluya girilen diğer kapı güneydoğudadır.


19. yüzyılın sonuna tarihli İzmit Redif Dairesi, kitlesel tasarımı ve sade cephe düzenlemesi dışında, Neo-Klasik sütun başlıkları, parapetli üst örtüsü, Osmanlı armalı kitabeleri ile bu yıllarda inşa edilen kamu yapılarında tercih edilen Ampir üslubunun tipik bir örneğini teşkil etmektedir. Yapının iç mekânındaki tavan bezemeleri de 19. yüzyılın beğenisini taşımaktadır.


İzmit'in Kuvayı Milliye Dönemi ve dönemin kahramanlarına ilişkin belgeler, askeri merasim ürünleri, silahlar, kılıçlar; Mustafa Kemal Atatürk'ün Savarona Yatı'nda kullandığı eşyalar, Osmanlı'nın seçkin kültürüne ait gümüş, tekstil eserler gibi genişçe bir koleksiyon ziyaretçilerin ilgisine sunulmuştur. 


Milli Mücadele dönemini yansıtan Atatürk odasında Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının fotoğrafları mevcut olup, Mustafa Kemal’in 1922 yılında İzmit ile ilgili söylediği sözlerin aktarılmış olduğu pano ile Nurettin Paşa’nın Kasr-ı Hümayun önünde askerleriyle çektirdiği fotoğraf dikkat çekmektedir.Müzenin 2022 yılından itibaren yeni teşhir projesi kapsamında yenilenerek Osmanlı dönemine ait kadın erkek giyimi, aydınlatma araçları, saatler, para ve tütün keseleri, Hereke halısı, Karamürsel sepeti gibi eserlerin sergileneceği Atatürk , Redif ve Etnografya Müzesi adı altında ziyarete açılması hedeflenmektedir.

Kocaeli Arkeoloji Müzesi

Kocaeli Müze Müdürlüğü ve Kocaeli Arkeoloji Müzesi tarihi İzmit tren istasyonunun bulunduğu kompleks içinde yer almaktadır. İzmit tren istasyonunun tamir atölyesi, hangarı, su deposu, lojman binası ve tekel deposu 2007 yılından itibaren çağdaş müzecilik anlayışı çerçevesinde Kocaeli Arkeoloji ve Etnografya müzesine dönüştürüldü. Eserlerin teşhir edildiği müze binasının etnografya bölümünde yer alan eserler 2022 yılında Atatürk, Redif ve Etnografya Müzesine taşınarak müze arkeoloji müzesi adını almıştır.


Müzede Kocaeli’nin Paleolitik çağdan, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı dönemine kadar olan eserleri kronolojik olarak sergilenmektedir. 


Müzenin girişinde ziyaretçileri tüm ihtişamıyla antik dünyanın en önemli mitolojik kahramanlarından biri olan Herakles (Herkül) heykeli karşılamaktadır. Bu heykel Dünya’nın en büyük ikinci Herakles (Herkül) heykelidir. Herakles, insanın doğaya karşı yenilmez oluşunu, kuvvet ve dayanıklılığı simgeler. İnsanlığı doğanın afet ve musibetlerden daima koruduğuna inanılır. 


Müze girişinin sol tarafında bölgenin sualtı kültürel miras zenginliğini gösteren amphoralar ve antik dönem denizciliğiyle ilgili bilgiler bulunmaktadır. Aynı zamanda 2020 yılında Kerpe kıyılarında yapılan sualtı araştırmaları sonucu bulunan eserler de teşhir edilmektedir. Kocaeli tarih boyunca iki kıtanın birleşme noktasında bulunması sebebiyle hem kara hem de deniz ulaşımında stratejik bir yere sahip olmuştur. Kocaeli’nin, Marmara denizine hakim, Karadeniz’e komşu bir coğrafyada, doğal bir körfeze sahip olması askeri ve ticari hareketler ile sürekli gelişmesini sağlamıştır. Bu nedenle sualtı kültürel mirası zengin bir coğrafyadır. 


Müzenin birinci bölümünde ziyaretçileri 30.000 yıl önce Kefken'i mesken tutmuş taş çağı insanların, 2700 yıl önce Megara'dan yola çıkarak Başiskele'ye yerleşip Astakos şehrini kuran Megaralıların öyküsü; Roma'ya başkentlik yapmış dünyanın dördüncü büyük kentinden, Konstantin'in yaşamını şekillendirmiş olan şehrin tarihine; Nikomedia'nın, İznikmid'in, İzmit'in, Kocaeli'nin hikâyesi bulunmaktadır.


Müzenin diğer bölümlerinde Klasik ve Helenistik dönemlere tarihlenen eserler, Roma dönemine tarihlenmiş zafer kazanmış komutanlar, başarılı olmuş sporcular, onurlandırılmış insanlara ait mermer büstler ve Orta çağ, Bizans dönemi buluntularına yer verilmektedir. 


Roma İmparatorluğu'nun yıkılıp, merkezi güçlerin hâkimiyetinin yitirildiği ve feodal beylerin egemenliğinin olduğu dönemin (Orta Çağ) izlerini yansıtan seramik, bronz ve kandil gibi günlük yaşantının izlenirini yansıtan eserler bu bölümde ziyaretçileri karşılamaktadır.

 
Müzenin giriş bölümünde yer alan sikke seksiyonunda Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Doğu Roma, Abbasi, Sasani, Emevi, Osmanlı gibi neredeyse tüm çağları kapsayıcı geniş bir koleksiyon yer almaktadır.


Müze bahçesi teşhirinde, sergilenen eserlerin büyük bir çoğunluğu, İlimiz sınırları içerisinde yapılmış sondaj, kazı ve hafriyat çalışmalarında açığa çıkan eserler olmakla birlikte, müsadere yoluyla Müzemize kazandırılmış eserler de mevcuttur. Müze Bahçesi, Güvenlik Kontrol Noktası girişinden itibaren adacıklara ayrılarak tanzim edilmiş, böylece sergileme esnasında,  bir konsept bütünlüğü oluşturulmaya çalışılmıştır. Müzemiz bahçesinde sergilenen eserler ağırlıklı olarak M.S. I-III yüzyıllar arasına tarihlendirilebilmekte olup, hatırı sayılır oranda Geç Roma ve Bizans Dönemine ait eserler ile az da olsa Geç Helenistik Döneme tarihlendirilen eserler de mevcuttur. Sergilenen eserler arasında sayısal açıdan en yoğun gruplardan birini Lahit Teknesi ve Kapakları, bir diğerini ise genellikle M.S. II.-III. Yüzyıllara tarihlendirilebilen Mil Taşları oluşturur. İkinci sırada ise, Mermer Sunak ve Yazıtlar bulunmaktadır. Ardından Kadın ve Erkek Heykellerinden bahsetmek gerekir ki, bunların içerisinde Sonsuzluk Geniusu ile Kandıra Kumköy’de bulunmuş Mevsim Heykellerini saymak gerekir. Bunların dışında Müzemiz bahçesinde Helenistik Dönemden başlayıp, Bizans Dönemine kadar muhtelif form ve ebatlarda Sütün Başlıkları, Sütun Şaftları ve Sütun Altlıklarını görmek mümkündür. Ayrıca, Mehmet Ali Paşa Mezar Odası ve Pamukova Mezar Anıtı da yine bahçemizde sergilenmektedir. Bahçe teşhiriyle ilgili son olarak, teşhir salonu önündeki pithoslardan ve bahçe girişinin sol tarafına konumlandırılmış olan Osmanlı Dönemine ait Mezar taşları, Çeşme Aynaları ve Osmanlı Toplarından bahsedilebilir.
Ayrıca Müzemiz bahçesinde bulunan açık alan teşhirinde Kocaeli'de ortaya çıkartılan lahitler, mezar stelleri, heykeller, pitoslar ve Nikomedia'nın başkentlik dönemine işaret eden yapılardan geri kalan unsurlar sergilenmektedir. 


Günümüzde Kocaeli Müzesi çocuk eğitim atölyesi ve müze konferanslarıyla Kocaeli kültür hayatına önemli katkılar sunmaya devam etmektedir.

Gayret Gemi Müzesi

İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda 10 Mayıs 1946 tarihinde ABD tarafından yapılan ve USA Everson adı verilen gemi, Kore ve Vietnam savaşlarına katıldıktan sonra, 11 Temmuz 1973 tarihinde Türkiye tarafından satın alınarak, Panama, Portoriko, Azor Adaları ve İspanya limanlarına uğrayarak Türk Donanma Komutanlığı'na katılmış ve TCG Gayret ismini almıştır. 1975-1995 yılları arasında birçok tatbikata katılan TCG Gayret Gemisi, 5 Mayıs 1995 tarihinde hizmet dışına çıkarılmış ve Poyraz Limanı'nda muhafazaya alınmıştır.

 

Gayret Gemisi, 1995 yılında hizmetten ayrıldıktan 1 yıl sonra 'Müze-gemi projesi' için tekrar göreve alınmıştır. Valilik, Büyükşehir Belediyesi ve Donanma Komutanlığı'nın çalışmalarıyla tam teşekküllü bir müze olarak dekore edilen Gayret Savaş Gemisi, 20 Ağustos 1997'de TCG Gayret Müzesi olarak hizmete başlamıştır. Gayret Savaş Gemisi yeni görevi ile özellikle gençlere denizciliği sevdirmektedir. 1997 yılında Gölcük Donanma Komutanlığı, Kocaeli Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından sanat galerisi ve muze haline getirilen gemi, yenileme (restorasyon) çalışmalarından sonra 13 Ağustos 1997 tarihinde İzmit Garı önüne getirilmiştir. İzmit'in gururu olan Gayret Savaş Gemisi icerisinde, denizcilikle ilgili müze ve gösterim merkezlerinin yanı sıra, açık ve kapalı kafeteryalar da bulunmaktadır. Türk Donanması'na yaklaşık 22 yıl şerefle hizmet etmiş bulunan Gayret Muhribi, müze gemi olarak İzmit Yelken Kulübü yanında sergilenmektedir. Gayret Muhribi hırçın okyanuslardaki seferlerinden sonra şu anda huzur içinde demirli bulunduğu limanda müthiş bir rekora da imza atmıştır. Son dört yılda tam 160 bin kişi gezmiştir. İzmit Marina'da her gün ziyaretçi kabul eden ülkemizin ilk müze gemisi Gayret'te ziyaretçiler, bir savaş gemisinde olması gereken birçok sistemi ve özellikleri de görebilmektedirler.

 

Gayret'te, savaş harekat merkezi, makine ve kazan daireleri, koprü üstü, radar, devre dışı bırakılmış silah sistemleri, toplar, sualtı silahları da yer almaktadır. Geminin yatakhaneleriyse, sergi salonları olarak kullanılmaktadır. Müze olarak hizmete başladığı günden bu yana iç dekoru ve görünüşüyle ziyaretçilerin ilgi odağı olan müzeyi vatandaşlar, rehber eşliğinde gezmektedirler.

Canfeda Hatun Çeşmesi

Canfedâ Kethüdâ Hatun, Sultan III. Murad zamanında, Osmanlı Sarayında yaşamış hayırsever bir zattır. Sultan III. Murad döneminde Harem Kethüdalığı yapmıştır. Vefatından sonra Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedilmiştir.şehrimiz Kocaeli’de dahil olmak üzere pek çok hayratı bulunmaktadır. (İstanbul Karagümrük Kethüdâ Kadın Camii, İzmit Kilez Deresi Kız Köprüsü vb.)

İlk çeşme Canfeda Kethuda Hatun tarafından Orhan Mahallesi'nde Orhan Camii (Gazi Süleyman Paşa Camii) karşısında yer alan ve kendi ismi ile anılan yerde bir çeşme yaptırmış ve hayrının devamı icin gerekli akarlar bırakmıştır. Daha sonra onarım gören ve hazne bölümü betonarme sıvalı olarak dikdortgen kitabesinde sülüs yazısıyla bezelenen caminin kitabesinde hicri 1242, miladi 1826 tarihi mevcuttur. Çeşme 2'nci Mahmut'un hazinedar ustası Su'ada tarafından 1826 yılında tamir ettirilmiştir denilmektedir.

 

Dikine dikdörtgen formlu olan çeşmenin yapımında, kesme taş ve mermer malzeme kullanılmıştır. Çeşmenin mermerden yapılmış aynalığı vardır. Aynalık üzerinde oyma tekniğinde yapılmış süslemeye yer verilmiştir. Osmanlı doneminde sultanların ve şehzadelerin evlendirilen kızlarının dairelerindeki işlere bakan görevlilere 'kethuda' denirdi. (Kethuda: Bir daire veya konağın idaresine memur olan kişi. “Yardımcı ve kahya” anlamlarına gelir. Osmanlılar döneminde askeri ya da sivil kuruluşların başkanı, başkan yardımcısı veya baş sorumlusu olan kişiye verilen unvandır.) Canfeda Kadın'ın ne zaman yaşadığına ve çeşmesini ne zaman yaptırdığına dair bilgiler kesin değildir. Kaynaklara bakıldığında 3'uncu Murat (1574-1595) döneminde harem kethudası ve Nurbanu Valide Sultan'ın cariyesi olan Canfeda Kadın'ın adına rastlanır.

Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılan bu onarımı gösteren kitabede şunlar yazılmaktadır:

(1)Sahibetü’l-hayrat Canfedâ Kethüda Kad›n merhûmenin iznikmid derûnunda inşâ ve  icrâsına muvaffaka oldukları

(2)çeşmeleri su yollarının murûr-i zaman ile müşrif-i harâb ve mu’attal olmağla

(3)mu’ahharan menba`ından külliyen ta’mir ve çeşmelere icrâya muvaffak olan hâlâ ser levha-i

(4)Şehinşâh-ı cihân hazret-i Gâzi Sultân Adlî Mahmûd Hân  medde zilâl-i

(5) devletehü ilâ ahiri’d-devrân efendimiz hazretlerinin harem-sarây-ı hümâyûnlarında hazinedâr ustalık

(6)rütbe-i celilesiyle şerefyâb olan aliyyetü’ş-şân Su`âda Usta hazretlerinin i’mârına  muvaffak oldukları hayrâtdır. Sene 1242 (M.1826)

Gültepe Nekropolü
Nekropol, eski Yunanca'da birleşik bir isimdir ve iki kelimeden oluşur; Nekros ve Polis. Nekros ceset, polis ise kent, şehir demektir. İkisi bir arada kullanıldığında mezarlar şehri, yani genel ve büyük bir mezarlık anlamına gelmektedir. Nekropolis, özellikle antik zaman kentlerinde yer alan büyük ve geniş mezarlıklara genel olarak verilen isimdir. Karayolları tarafından bölgede yapılan yol çalışması sırasında tesadüfen ortaya çıkan Antik çağ nekropolü ile Bizans dönemine ait 'kutsal yapı' kalıntısı hipoje bulunur. (Hipoje kısaca yeraltı mezarları demektir. Eski bazı uygarlıklarda; Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Romalılar'da görülür.

Yerin altına kazılmış odalar halinde hipojeler bulunurdu. Kayaların içine oyulmuş biçimde veya yerin üstüne inşa edilip üzeri toprakla tepe haline getirilmiş yapay tepeler de bulunurdu). Bölge civarında ayrıca Roma dönemine ait, 'Kiremit Mezar' olarak adlandırılan 35 cm x 40 cm'lik yakılan ve kaynatılan cesetlerin kemiklerinin konulduğu üçgen şeklinde pişmiş topraktan imal edilmiş 'kemiklikler' de bulunmaktadır. Yine bölgenin üst kısımlarında ikinci ve üçüncü yüzyıllara ait Roma dönemi lahitlerine de civarda rastlanmaktadır.

 


Büyük Su Kemeri
Üçtepeler Köyü'nün kuzey batısındaki vadide yer alan Büyük Su Kemeri, Kocaeli sınırları içerisindeki en etkileyici eserlerden biridir. Özellikle çevresindeki bitki örtüsünün seyrek oluşu, su kemerinin heybetinin ortaya çıkmasını sağlamış ve muhteşem görüntüsü ortaya çıkmıştır. MÖ ikinci ya da üçüncü yüzyıla ait kitabeli bir mezar stelinin de yatay olarak kullanıldığı büyük sivri kemerin iki yanı iri kesme taşlarla örülmüştür. Kemerlerin arası ve su borularının geçtiği kısımlarda ise daha küçük taşlar kullanılmıştır.

Altından dere geçen büyük kemerin açıklığı 7 metre 40 santimetre, genişliği ise 2 metre 50 santimetredir. İri taş bloklardan ayaklar derenin iki yanında 7.40 metre yüksekliğe ulaşınca 1.20 metre genişliğinde kırmızı tuğla ve beyaz harçla bir çerçeve yapılarak kapatılmıştır. Kemerin üzerindeki kitabenin baş tarafı kemer ayağı altında kaldığı için sadece son 7 satırı okunabilmektedir. Sivri kemer Osmanlıların çok kullandığı bir yapı şeklidir. Ancak kemer üzerindeki toprak borularla su taşıma tekniğinin Romalılar döneminde de kullanılmış olması, bu yapının Romalılar döneminde inşa edilip, Osmanlılar tarafından yeniden onarılmış olma olasılığını da akla getirmektedir.

Üçtepeler Tümülüsü
İzmit Merkezine yaklaşık 3 kilometre mesafede eski İstanbul yolu üzerinde bulunan tümülüsler yöreye de adını vermiştir. Kral mezarları oldukları sanılan tümülüsler, Kabaoğlu Üçtepeler Köyü’nde bulunmaktadır. Tümülüslerden üçü köyün içinde, diğer dört tanesi köyün dışındadır. Tümülüslerin ikisinin yeri tespit edilerek açılmıştır. Aytepe Tümülüsü denilen ilk mezarın geç Helenistik Erken Roma Çağı'na ait bir tümülüs olduğu ortaya çıkmıştır. İkinci tümülüs köyün girişinde açılmıştır. Yine Roma Dönemi'ne ait olan büyük tümülüste yapılan arkeolojik kazılar sonucunda kendi döneminde soygunlar geçirdiği anlaşılmış ve mezardan hiçbir buluntu günümüze ulaşmamıştır.

Antik Su Kemeri
İzmit merkezinin kuzeyinde Üçtepeler mevkiinde Karaüzümsirki ile Üçtepeler'deki yerleşim alanı arasındaki dere yatağında kalan saha üzerinde yer almaktadır. Yaklaşık 50 metre uzunluğunda, 15 metre yüksekliğinde ve iki katlı olarak inşa edilmiş, temelleri Roma Dönemi izlerini taşımaktadır. Su kemerinin M.S. 2'nci yüzyılda imparator Trajan Dönemi'nde Nicomadia Valisi Plinius tarafından yaptırıldığını antik kaynaklardan öğrenmekteyiz. Yapıldığı dönemlerden sonra sürekli onarım gördüğü, üst kısımlarında bulunan Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait izlerden anlaşılmaktadır.

bottom of page